Mahalle “mahall” kökünden türetilmiş bir kelime olup, başlangıçta konaklama gibi bir anlam ifade ederken, zamanla bir iskân coğrafyası kavramı olarak kesif bir nüfusu bünyesinde barındıran şehir ya da bazı büyük köylerin bir alt birimi, daha doğrusu onu meydana getiren yerleşim ünitelerinden her birini ifade etmek için kullanılmıştır.[
Coğrafyacılar mahalleyi, birbirleri ile sosyo-ekonomik bağlar kurmuş, karşılıklı dayanışma sistemine ulaşmış, birbirleri ile tecrit faktörünü yıkmış kimselerin birbirinden uzak ya da yakın mesafede tesis etmiş oldukları meskenlerin meydana getirdiği toplum şeklinde tanımlamaktadırlar.
Bir diğer tarife göre mahalle; genellikle bir dinî yapı ya da pazarın etrafında gelişen, çoğunlukla her birinde dinî inanç ve iktisadî faaliyetleri, kısacası, hayat tarzları aynı olan insanların yaşadığı bir birimdir.
Osmanlı devleti zamanında Sakarya coğrafyasında Müslim ve gayrimüslimlerin ayrı mahallelerde oturdukları anlaşılmaktadır.
Ancak, bu cümleden, adı geçen cemaatler arasında herhangi bir etkileşimin olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Özellikle pazarlar etkileşimin en fazla olduğu mahallerdi.
Şehrin hem fiziki, hem de sosyal bir ünitesi olarak kabul edilmesi gereken Osmanlı mahallesini, “birbirlerini tanıyan, bir ölçüde birbirlerinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yer” veya “aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleri ile beraber ikamet ettikleri şehir kesimi” olarak tanımlamak uygun olacaktır.
Osmanlı şehrindeki mahallenin en belirgin vasıflarından biri, şehir bütününün bir kesitini ifade etmekle beraber, içtimai ve iktisadi bakımdan kendi içinde bir bütünlük arz etmesidir. Mahallenin en dikkate değer yanlarından birisi de şehir platformunda kendi içinde organize olmuş bir üniteyi ifade etmesidir.[
Vergiye muhatap olan “reaya”, tahrir defterlerine ve diğer bazı vergi kayıtlarına isim isim ayrıca mahalleler dikkate alınarak yazılmıştır. Bu özelliklerin dikkate alınması, ardından bazı tedbirlerin uygulanmasını da gündeme getirmiştir.
Osmanlı şehirlerinde görülen bu uygulama, mahallenin kendi aralarında birbirine kefil edilmeleri neticesini ortaya çıkarmıştır.
Mahalle sakinleri, mescit veya caminin devamlısı oldukları için, belgelerde mahalle ahalisi için “cemaat” tabiri kullanılmaktadır. Şu halde; caminin veya mescidin imamı, mahallenin önderi ve temsilcisi durumunda oluyordu.
İmam, en genel anlamda şehir idaresinde bir alt birim olan mahalle idaresinden sorumlu yönetici sıfatıyla, mahalleli ile şehrin üst düzey yöneticileri arasında bir köprü vazifesi görüyordu.
Şehri meydana getiren hâkim unsurlar olarak cami, bedesten, imaret siteleri, han, hamam gibi vakıflar eliyle tesis edilen yapılar ile çarsı-pazar ve dükkânlar yer almaktaydı. Bu müesseselerin yerlerini şehrin fiziki planında tespit etmek ve bu istikamette bir tablo çizmek, gerek malzemenin muhtevası, gerekse sahanın ve zamanın büyüklüğü düşünüldüğünde, bu safhada, bu araştırmanın sınırlarını aşmaktadır.
Şehir, nefs ve bunları oluşturan mahalle üzerindeki bu kısa açıklamanın ardından, kitabımızın coğrafi sınırlarını oluşturan, Osmanlı’nın kuruluş coğrafyası içindeki Sakarya bölgesini tanımaya başlayabiliriz.