Aşıkpaşazade, Osmanlı hanedanının belirgin özelliği olarak “yoksul doyuran sofra sahipleri” olduklarının altını çizmiştir.
Osman Bey’in İbrahim peygamberi takip eden bir gelenek olarak ayda bir ikindi vakitlerinde tertip ettiği yemekler, Orhan Bey’in ve sonra gelenlerin imaretlere yaptığı yatırımlar bunun göstergesidir.
Orhan Gazi’nin düğün-derneklerde diğer devlet elçilerinin gözlerini kamaştıracak zenginliklerin cömertçe paylaşılması, birçok gazinin kendi bayrakları altında toplanmalarını dahi sağlamıştır. Surlara açılan birçok kapı ile birikimin, bereketin yollar aracılığı ile dağıtıldığı da devletin güçlü olduğu dönemlerde görülmektedir.
Bu dağıtımın olmadığı zamanlarda devlet de güçsüzdür ve merkezî otoriteden yoksundur. Osmanlı Devleti’nin payitahtı olan İstanbul’un; Anadolu ve Balkanların zenginliğini çeken bir merkez niteliğini kazanmasıyla, devletin gücündeki gerilemenin paralellik gösterdiği görülmektedir.
Sakarya vakıfları Orhan Gazi ile oğlu Süleyman Paşa’ya ait “Evkaf-ı Ada” ya bağlı yerlerde mesela Kaymaklı, Kuyumculu, Emir Ali Karagöz, Meğri, Çökre, Bilandeki ve daha birçok yerde göze çarpmaktadır. Tersiye Çandı Camii de Orhan Bey adına idi.
Akyazı ve Hendek taraflarında da bu tür camiler vardır. Karaağaç Dibi vakfı da Orhan Bey’e aitti.
Adapazarı’nda Osmanlı döneminden kalan sembol yapılardan biri Orhan Cami’dir. Orhan Gazi tarafından yaptırılan bu caminin giderleri için kendisi belli yerler vakfetmişti.
Sapanca kasabasındaki Beyluban köyü de bu vakfedilen yerlerden biri idi. Bu köyde yaşayanlar vergi vermeyip caminin giderlerini karşılıyorlardı.
Sakarya çevresindeki Geyve, ardından Göynük, Taraklı Yenicesi ve Mudurnu, Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın eline geçtiği sırada bir meslek sahibi olan Ahiler de bu topraklarda faaliyetlerini sürdürdüler. Tabiatıyla Türkmenlerin Sakarya bölgesine yerleşmesinde Ahilerin de önemli rolleri oldu.
Ahiler, Sakarya ve yöresine gelen Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerinde koruyucu bir unsur olduğu gibi, bazen de daha ileri giderek Osmanlı devletinin yönetimdeki kuvvet kaynağını oluşturdular. Nitekim Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa, Sapanca’daki bir köprünün bakım ve onarımı için topraklar vakfederken yönetimini de Ahilere bırakıyordu.
Günümüz Pamukova (Akhisar, Akhisar-ı Geyve) sınırlarında yer alan Mekece, Orhan Gazi’nin elimizdeki ilk vakıfiyelerinden birine konu olmuştur.
Osmanlı’nın Sakarya coğrafyasına ilk giriş merkezi olan Mekece köyü fetih sonrası imar edilmiştir. 1324 tarihli Vakfiyede Orhan Gazi şöyle demiştir:
“Ben Şücaaddin Orhan Bin Fahrüddin Osman. Hududu ile Mekece nahiyesinin tamamını sırf Allah rızası için (vakfettim). O Hanikahda misafir olan gelüp gidici fıkarayı, garibleri, miskinleri, dervişleri ve ehli ilmi (iskân ve intak) etmesi için azadlı kölem Tâvaşi Şerefeddin Mukbili (Mütevelli vakıf tayin ettim) vakfın vazifesi (yani varidatı) ne ise bunlara sarfedilsin ve her kimki bu vazifeden nasib almağa müstahak değilse Hanıkahta misafir olmasın. Bu vakfiyeyi okuyanlar bilmiş olsunlar ki Mekecenin tevliyetini bu Hanikahın kullarının çocuklarından kim salih ise ona verdim ve bugünden itibaren tevliyete hizmet etmek, gelene gidene sarf etmek ve elinden geldiği kadar hizmet etmek üzere Şerefeddin Mukbil’e tefviz ettim. Bu hizmete mukabil hasılatın mecmuundan öşür alsın. Benim çocuklarımdan ve varislerimden hiçbir ferdin bunda hakkı yoktur. Bu tevliyete bu Hanikahın bendelerinin salih olan çocukları nesilden nesle batından batna ve asırdan asra irişsin yani nail olsun. Bu hususta niza eden ve bu mânanın butlânma çalışan ve yalan, iftira, zulm ve adavet gösteren kimse şeriatı nebeviye in-dinde makbul olmaz. İkrar ettiğim veçhile bu tevliyeti hüccet ile bu hanikahın kullarının çocuklarından en salih olanına hini hacette göstermesi için verdim, ta ki her hangi bir mahlûk çıkup da müdahale, muzâhame ve tağyir etmesin. Kim müdahele ve muzâhame ederse Allahın ve Resulûllah Sallâl-lâhü Aleyhi Vesselamın laneti onun üzerine olacaktır. Bu vesikayı okuyanlar, hazır olan cemaatın şehadetiyle bunu hakikat bilsinler ve itimat etsinler. Onların rızasiyle yazıldı. Benim mülkümden olan mezkûr Mekeceyi (bu vesikayı) mütalea edenler vakıf bileler ve inşaal-lahü taalâ itimad edeler.” Mekece Vakfiyesi dönemi ve konusu itibariyle çok önemli bir belgedir. Orhan Gazi buradaki zaviyeyi ne amaçla vekfettiğini bu vakfiyede anlatmıştır. Akhisar-ı Geyve kazasında Mekece köyündeki Sultan Orhan Gazi’nin Şerafeddin Paşa’ya vakfettiği bu imaretin vakıf mütevellisi 17 Nisan 1673 tarihinde kaymakam Yusuf Bey’di. Pamukova’da bulunan bir köy Sultan Orhan vakfına aitti. Bu köye vakıf tarafından tayin edilen zabitler haricinde kimsenin müdahale ettirilmemesi merkezi hükümet tarafından isteniyordu. Karasu bölgesinde hâkimiyet sağlandıktan sonra Orhan Gazi’nin buraya bağlı Kuyumculu ve Balıklagu köyleri arazisini İmamlık ve hatiplik için Karasu mescidine vakfetmiştir. 21 Temmuz 1764 tarihli bir arşiv kaydında “Karasu kazasına tabi Kuyumcullu divanında Sultan Orhan tâbe serahu hazretlerinin bina eylediği mescid-i şerifde” denilmektedir.
Akyazı’da da Orhan Gazi vakıflarına rastlamaktayız. 700 hicri tarihli(M.1301) Orhan Bey’in beratında “Biti hükmi oldur, biti getüren Şeyh İzzeddin İsmail ve atası İbrahim Şeyh yirin Çalıca’da vakf eyledüm vakf ola kimesne mâni’ vü mu’arız olmasun, biti getürenler biti sözine itimad kılsun, biti(vi) hakikat bilsünler.” diye geçen bu kayıttan Orhan Bey’in atası Şeyh İbrahim yerine Şeyh İzzeddin İsmail’e Çalıca adında bir yeri vakfetmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Akyazı nahiyesinde Çalıca adındaki mezrayı Orhan Bey Şeyh İsmail adında bir şeyhe vakfetmiştir. 1521 tarihli tapu tahrir kayıtlarından anlaşıldığına göre Orhan Bey bölgenin fethi sonrasında Hendek köyünde iki parça yeri Yahya Şeyh’e vakfetmişti.
Hendek’te Pona köyü bulunuyordu. Bu köyde Orhan Gazi, bir çiftlik yeri olan Murat Danişmend’e iki koz ve beş elma ağacı vakfetmişti.
Yine Pona köyünde Orhan Gazi, Savcı Çiftliği’ni Dinsiz Suyu üzerindeki köprünün tamiri için vakfetmişti.
Yine Çarığıkuru köyünde Ahmet Fakih’in beş madluk yeri Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından Mevlana Kadı Hayrettin’e vakfedilmişti.
18 Şubat 1726 tarihinde Sapanca kasabasına tabi Adapazarı kasabasında bulunan Sultan Orhan Gazi Camii Vakfı’na bağlı olan Kadılı, Zefirlerbeyli divanları ahalisi gerektikçe bu camiin tamir ve bakımı ile mükellef olmaktaydılar.
Yöre ahalisi bunun karşılığında vergiden muaf oldukları halde yine de kendilerinden vergi istenmesi bölge ahalisini rencide etmişti. Bu konunun düzeltilmesi merkezi yönetim tarafından istenmişti.
Bölgede bulunan diğer vakıfların bir kısmını zikredecek olursak:
Adapazarı’nda Şeyhülislâm Mehmed Esad Efendi Vakfı,
Geyve’deki Sinan Bey Vakfı, Adapazarı ayanı Kara Osman Vakfı,
Sapanca ve Geyve’de Süleyman Paşa Vakfı,
Şeyhler kazasında(Kaynarca) Şeyh Musluhiddin Vakfı bölgemizdeki vakıflardan sadece birkaçıdır.
1730 tarihli bir belgeden anlaşıldığına göre Şeyhler kazası Musluhiddin vakfına Adapazarı’nda Günan ve Küçükan Mezraası ile Beşköprü Çiftliği bağlı idi.
Adapazarı’ndaki vakıfların bir kısmı zamanla el değiştirmiştir.
Özellikle, bölgeye XIX. yüzyılda yoğun bir şekilde gelmiş olan Ermeniler, düzme evraklar ile Orhan Vakıflarının sahibi oldular.
Nezaret-i Celile-i Evkaf-ı Hümayun bu nedenle harekete geçmiş, suiistimallerin de önüne geçmeye çalışmıştır.
Sakarya’nın Türkleşmesi Orhan Gazi döneminde son derece hızlı olmuştur. Gelen Türkmenler değişik bölgelere yerleşiyor ve bölgeye adapte oluyorlardı.
Bölgeyi tamamen hakimiyet altına almak ve Türkleştirmekte imar faaliyetleri çok önemli bir yer tutmaktadır. Mescitler, camiler, köprüler, yollar ve imarethaneler kuruluyor ve vakıflar vasıtasıyla da buraların giderleri karşılanıyordu.
Bu durumun en güzel örneklerinin görüldüğü nadir yerlerden biri de Sakarya coğrafyasıdır.